Düğün dediğin, hayatın en neşeli günlerinden biridir azizim. Bir yuva kurulur, dostlar akrabalar bir araya gelir, şenlik olur. Yemekler yenir, kahkahalar atılır. Ancak bizim coğrafyamızda bu sevinç çoğu zaman barut kokusuyla, can kayıplarıyla gölgeleniyor... Yahu soruyorum size. Dünya üzerinde yuva kurarken aynı anda yuva bozan başka bir millet var mı?
Havaya sıkılan kurşunlarla yarım kalan hayatlar, karanlıkta göç eden kuşları havai fişeklerle telef edenler... Bu nasıl bir kutlama anlayışıdır? Mutluluğu şiddetle ilan etmenin kime, neye faydası var?
Davul çalar zeybek oynarsın, kemençe çalar horon tepersin, davul zurna eşliğinde halay çekersin… Bunlar bizim özümüz, sevincimizin asırlardır süregelen ifadeleri. Ama silah sıkmak nedir? Tam olarak hangi duyguyu anlatıyorsun? Kahramanlık mı? Güç mü? Yoksa öfke mi?
Silah sesleriyle gelin çıkarmak; damada, damadın ailesine ya da gelinin ailesine güç göstermek değil; sadece cehaleti haykırmaktır. Bir yanda yuva kurma telaşındaki gençler, diğer yanda kör bir kurşunla yuvası dağılan aileler… İşte Türkiye’nin trajedisi budur.
Son olarak örneği Trabzon'da yaşandı. Silahı ateşleyenlerin de hayatları karardı, kurşunun isabet ettiği masum canların da...
Artık bu ayıptan, bu kanlı gelenekten vazgeçmenin zamanı gelmedi mi? Sevinçlerimizi barut değil, oyun havaları; gökyüzünü ise ölüm değil, alkış sesleri doldursun. Çünkü her tetiğe basıldığında, aslında bir değil, binlerce sevinç kurşuna diziliyor...
Yorumlar