Zordur onlar için bu dünyada tutunmak; nefes almak. Sistem, yoksulluğu önleyip; ülke kaynaklarını vatandaşlarına adil dağıtmaya yönelik değildir çünkü. Yoksul, sessizden sessizden çekip gider bu dünyadan; ne cenazesine çok gelen olur, ne de sağlığındayken sorup, sual edeni. Hastalanmayı görsün, soğuk çatısı-damı akan evinde, Buzdolabı boş, bir iki kanepe, bir iki kap kacak, var yada yok bir televizyon. Eğer ki bu düzeni kendine sağlayabilmişse şanslıdır; çatısı olmayanlara nazaran. Hastalandığında bakanı varsa ne ala; yoksa işi zordur yoksulun. Ölmek mi zor, yaşamak mı? Hasta yatağında mücadele etmez yaşamak için; düzen hep aynı düzen. Televizyonda gördüğü şaşalı hayat yoktur; gerçek, ayaklarının yere bastığı, yoksulluğun yalnız yüzüdür. Hastanede, yoğun bakımda sahipsiz ve yine aynı sahipsizlik soğuk, damı akan evinde de devam eder. Hayata bakan gözleri küs, umutsuzdur. “Parayla mutluluk olmaz.” diyenler, yoksulluğun yalnız yüzünü görmüşler midir hiç? Sıcak hasta yatağı, sıcak ev, sıcak yemek, iyileşme umutları, normal hayat standartları ve itibar parayla değil midir hep? Nasrettin Hoca boşuna mı söylemiş “Ye kürküm, ye!”.
Ülkenin, doğal kaynakları da dahil olmak üzere, savunulması gerektiği durumlarda canını feda etmeye; varsa erkek çocuğunu, vatanı uğruna askere göndermeye; gözünü kırpmadan hazırdır yoksul. Çanakkale, Kurtuluş savaşı ve daha bir çok savaşlarda da böyle olmamış mıdır? Yaşanmamış, elinden çalınmış, kendisine çok görülen mutluluklara nazaran koca yüreğiyle, sessizden sessizden çeker gider dünyadan; kimsenin ruhu bile duymadan.
Yorumlar