banner68

banner113
19 Ağustos 2025 Salı

CHP’Lİ BAŞEVİRGEN: “ERDOĞAN’IN EKONOMİ POLİTİKALARI VATANDAŞI FAİZE ÇALIŞTIRIYOR...”

EĞİTİMDE ŞİDDET OLMASIN…!

11 Eylül 2014, 15:02

 Değerli okuyucu, yeni eğitim ve öğretim yılının başladığı şu günlerde aklıma gelen bir anımı, hayatımdan bir kesiti birazda konuya örnek teşkil etmesi adına sizlerle paylaşmak istiyorum… 
Ben uzun yıllardan beri Berlin‘ de yaşamaktayım…20 li yaşlarımda Berlin’e, izmir‘den göç ettim. Ah şu 20 li yaşlar…! ani kararların alındığı, gözü kara yaşlar…
Berlin‘ e gelmeme neden evliliğim bittikten sonra, evliliğimden bana kalan en büyük hediye olan iki oğlumla yaşamıma Izmir e dönmek yerine burada devam etme kararı aldım. Öyle bir dönem geldiki ailemin eksikliği ve yalnızlık duygusu ile Izmir‘ de yola devam etmemin benim için daha iyi olacağını düşünerek, büyük oğlum ilkokul 3. sınıfa giderken dönme eyleminde bulundum. Annemin oturduğu sitenin içinde güzel bir ilkokula yazdırdım oğlumu…Okulun ilk günüydü…Veliler ve çocuklar müdür beyin, ilk ders gününe başlarken çocuklara çoşku, heyecan ve sevgi dolu cümlelerini kürsüde duymak üzere sıraya dizilmişti.
Sevgili Müdür konuşmaya başladı, ancak o sırada henüz birinci sınıfa başlamış ilk kez sosyal bir çevrenin ne demek olduğunu idrak etmeye çalışan, ama annesinin de onu bırakıp gideceğini bildiği için, yalnızlık duygusuyla korkan minik kalplerden bazıları ağlamaya başladı. Birinci sınıfa başlayacak olan cocukların bulunduğu sıralarda annelerin teselli eden sesleri, çocukların ağlamalarına karışınca bizim müdürden mikrofonu sanki gırtlağının içine sokarcasına gür ve homur homur devasal tonda duyulan bir ses ile herkes irkildi…Müdür bağırıyordu „ kesin zırlamayı, çabuk susun yoksa hepinizi sıra dayağına çekerim“ dedi. Aileler şaşkın ama tepki verse çocuğuna daha da kötü davranılır, kaygısıyla, en iyisi susmak diye düşünmüş olucak ki kimseden bir itiraz gelmedi…! 
Ben dünüp oğluma baktım, korkma diyen gözlerle ve olayı nasıl açıklayacağımı o an bilemedim…Oğlumun o güne kadar Berlin‘ de aldığı eğitim döneminde hiç şahit olmadığı bir durum olduğu için, gözleri kocaman olmuş bana sadece „ Anne bu amca bizi dövecegini söylüyor ve ben cok korkuyorum“ dedigini duydum. 
Bir anne olarak hele ülkesinde yeni bir yaşama karar vermiş biri için zor bir durumdaydım…Birşeyler yapmalıydım…Müdür ile konuşmaya karar verdim.
Bir kaç gün sonra müdürden aldığım randevu üzerine, odasında çaycı Esma hanımın mis kokulu çayı eşliğinde sohbete başladık. Biraz Almanya eğitim sisteminden bahsedip yumuşak bir geçiş ile konuyu okulun ilk günü yaptığı konuşmaya getirmek istedim. „ Müdür bey, sizin ögrenciliğiniz döneminde, sizi en cok ne öfkendirmişti diye sordum.“, aldığım yanıt aynen şöyleydi: „Biraz yaramaz bir çocuktum, en çok dayak ben yemişimdir. Hocalarım iyiki beni dövmüşler yoksa ben asla buralara gelemezdim. Atalarımız boşa dememiş dayak cennetten çıkmadır diye, hem aileler çocuklarını bize teslim ediyor, çocukların terbiyelerinden de biz sorumluyuz, eti bizim kemiği onların ama ben ögrencilerime yine de vurmuyorum sadece onları tehdit ederek korkutuyorum“ dedi.
Saşkındım özrü kabahatinden büyük cümlelerle başbaşaydım…şiddetin bir başka şeklinden bahsediyordu, korku metodu ile sindirme…! Ne kadar yumuşatmaya çalışsa da yaptığı düpedüz Şiddetti işte…
O yıllarda Profesyonel Koç değildim, ancak insan psikolojisine çok ilgili olduğum için kitaplar okur, çocuklarımı sevgi ile ve onlarla empati kurarak yetiştirmeyi benimsemiş bir anneydim: Bir an şaşkınlığımdan kurtulup etkili iki cümle söylemem gerektiğini hissettim. „ Bakın sevgili müdür beyciğim, okul eğitimi döneminizde size şiddet uygulayan ögretmenlerinize aslında çok öfkelisiniz, onların sizi anlamasını sevgi ile yaklaşmasını tercih ederdiniz ancak öyle olmadı ve siz yaramazlığınız nedeniyle hep dayak yediniz…bu öfkeyi örtebilmek içinde öğrencilerinize vurmak yerine korkutmanın insaflı ama gerekli olduğuna dair, kendinizde inanç geliştirmissiniz. Bu inanç, sizin öfkenizi hafifletiyor hatta kendinizi takdir bile ediyorsunuz…çünkü siz dövmüyor sadece korkutuyorsunuz değil mi? „ dedim. Belki de ilk kez kendi gerçeği ile yüzleşen müdür bu kez şaşkın gözlerle bana bakıyordu…Biraz sessizlik oldu aramızda ve ben bu sessizliği bozarak devam ettim: „ Size sevginin bütün kapıları açabileceğini denemenizi tavsiye ederim. Ve şunu da bilmenizi isterim ki, benim oğlumun eti de benim kemiğide, ben bu okula sevgiyle eğitim alması için gönderiyorum. Sizden ricam yaşadığınız psikolojik sorunu cözmek için en kısa zamanda destek alın. Bakın, geçmişe dair kendi hesaplaşmanızın bittiği noktada göreceksiniz ki öğrencilerinizle çok sağlam ve sevgi dolu iletişimlerde buluşmak çok daha keyifli olacaktır.“dedim.
Bir kaç hafta sonra müdür beni aradı ve konuşmamızdan etkilendigini, bir psilolog ile terapiye başladığından bahsetti. Çocukluğunda şiddet gören bir insanın ne hale geldiğinin bir örneğini yaşamıştım bu olayda…Sonraki günlerde bütün çabama rağmen , oğlum o okuldan soğudu ve okula korkarak gittiği için adapte olamadı…müdür düzelmişti ama biz yaklaşık 4 aylık bir Izmir serüvenimizden sonra Berlin‘ ne geri döndük. 
Bu yazımda müdür örneği ile, eğitim de, dayak, korku ve ceza yöntemi ile uygulanan şiddetin, cocuklarda erişkin oldukları dönemlere kadar taşınan ciddi travmalar yarattığını anlatmak istedim.
Ve elbette sevgiyi ilke edinmiş eğitimcileri tenzih ederim…!
Anne babaların da bilmesi gereken önemli noktalar var:
-Özgüvenli, başarılı, yolunu hedefini bilen bireyleri topluma kazandırmak istiyorsak, şiddetin her şeklinden, eğitimcilerin ve ev de ebeveynlerin vaz geçmesi gerekir. 
-Çocuklar yetişkinlerin bakımına ve korumasına muhtaçtırlar, hiç bir şekilde okul içinde şiddete maruz kalmamalılar…Eğer bir istismar söz konusu ise bununla mutlaka savaşmalılar.
-Ne yaparsa yapsın hiç bir çocuk dövülmeyi hak etmez. Ve dövülen çocuğun bu tür bir davranıştan öğreneceği hiç birşey yoktur.
-Çocuklara sorun cözme kabiliyeti geliştirmek gerekir, bunu da şiddetten uzak ancak sevgi ve empati ile başarmak mümkündür.
-Çocuklar doğruyu yanlışı ebeveynlerden ve kendisine yakın büyüklerden öğrenir. Eğer çocuğa vuruluyorsa, o da bunun yanlış olmadığını düşünerek, başkasına vuracaktır.
-Çocuğa vurmak ya da korkutmak, pek çok yetişkin için terbiye verme şekli olarak düşünülüyorsa da , bu durum fiziksel şiddet ve ruhsal terördür. Ve çocukta ciddi hasarlar bırakır.
-Şiddet en basta kişinin kendisi ve çevresi ile çatışma yaratmasına neden olur…
Sevgiyle kalın, Mutlu kalın.
Profesyonel Koç 
Derya Colaker
www.deryacolaker.com

    Yorumlar

banner112
Yeni Sitemizi Nasıl Buldunuz?

EN ÇOK YORUMLANANLAR
BUGÜN
BU HAFTA
BU AY
E-GAZETE
  • Guncel Haber Tamsayfa.Net - 17 Şubat 2021 Manşeti
ARŞİV