Türkiye, 2025 yılı itibarıyla derin ve çok boyutlu bir ekonomik krizle karşı karşıyadır. Emekli maaşları, temel ihtiyaçları bile karşılamaya yetmemektedir. Kiralarını ödedikten sonra geriye para kalmayan emekliler, hayatlarının en savunmasız döneminde, adeta hayatta kalma mücadelesi vermektedir. Gençler ise geleceğe dair umutlarını yitirmiş, istihdam ve sosyal güvence eksikliği nedeniyle yarını düşünemez hâle gelmiştir.
Asgari ücretle çalışanların gelirleri, enflasyonun yıkıcı etkisi altında günbegün erimektedir. Her yeni zam haberi, yalnızca bir fiyat artışı değil, toplumun ortak vicdanını yaralayan bir adaletsizlik olarak karşılık bulmaktadır. Ülkenin dört bir yanında vicdansızca yapılan kira zamları, ailelerin barınma hakkını tehdit eden birer zulüm hâline dönüşmüştür.
Ekonomik sıkıntıların yanı sıra kadın ve çocuklara yönelik şiddet, taciz ve tecavüz vakaları da artış göstermektedir. Güvenliğin ve adaletin teminatı olması gereken devlet, vatandaşını korumakta ve haklarını teslim etmekte yetersiz kalmaktadır. Bu tablo, yalnızca bir ekonomik kriz değil; aynı zamanda toplumsal ve ahlaki bir çöküşün de habercisidir.
Bugün ülkeyi yönetenler, sorunların büyüklüğünü görmezden gelerek ya da hafife alarak değil, sorumluluk bilinciyle ve kararlılıkla çözüm üretmek zorundadır. Artık hiçbir bahanenin, hiçbir ertelemenin inandırıcılığı kalmamıştır. Devletin temel görevi, vatandaşının yaşam hakkını ve onurunu korumaktır. Bu görevi yerine getirmeyen bir idarenin, halkın güvenini ve saygısını kaybetmesi kaçınılmazdır.
Türkiye’nin dört bir yanındaki milyonlarca vatandaş, yalnızca ekonomik değil, vicdani ve insani bir adalet de beklemektedir. Bu kriz ortamında dayanışma ve toplumsal barış, devletin varlık sebebidir. Halkın sabrı tükenmiş, umudu zedelenmiştir. Bu karanlık tabloyu değiştirmek, sorumluluk mevkiinde olan herkesin görevi ve namus borcudur!
Yorumlar