AŞK`a dair..!
Sevgili okuyucularım bu haftaki köşemi vazgeçilmezimiz olan AŞK’A ayırdım.Beğeneceğinizi umarım..“Aşkta ne yükseklik ne alcaklık, ne de akıllılık ve akılsızlık vardır. Hafızlık, seyhlik, müritlik yoktur...Aşkın yüzlerce neşteri ruhun damarlarına sokuldu ve oradan gönül adı verilen bir damla aldı...Aşk öyle engin bir denizdir ki ne kanarı vardır ne de ucu bucağı...” demiş Hz. Mevlana ilahi aşkı tanımlarken..! bir başka tanımda, “İlahi Aşk, O’na âşık olmak değil, O’nun Aşkı’nın gücünü fark edebilecek hale gelip, cazibesine kapılındığında yaşanan haldir. Aşk O’ndadır. Yaşayansa ne yaşadığının bile farkında değildir, özlemekten yanmaktan başka. Sadece yaşar. Sorup araştırmaz. Kuşkulanmaz. Gözü bir başka görür, kulakları bir başka işitir, teninde O’nu hisseder, o, O’nun Aşkında yer bulmuştur çünkü...’ İnsanda İlahi Aşk olarak tanımlanan hal herkese kısmet olmaz. Mevlana, Yunus ve pek çok halk ozanı buna bir örnektir. Onlar neyin cazibesinde olduklarını bilenlerdir. “diye anlatılmıştır.
Aşk, gerçek anlamında yaşandığı zaman, şuur bir başka işleyiş boyutuna geçer. O nedenle aşık olanın gözü hiç birşeyi görmez derler....Tanımlaması güç bu duygu öylesine cazip ve çekicidir ki insan hayallerini onunla doldurur, yaşamın onsuz olamayacağını düşünür. Fakat dünyasal aşk kavramı, ilahi aşktan çok daha farklıdır. Dünyasal aşkta bir süre sonra, o duyguların eskisi gibi olmadığını düşünenler, bir başka aşka yelken açarlar. Aşkımdan ölüyorum bitiyorum diyenlerin bile, bir başka aşka hızlı geçişlerini, günümüzde görebiliyoruz. Çünkü yaşanan gerçek aşk değildir. Aşkı yaşayan hemen herkes aşık olduğunu sanar, gerçek aşk ile hoşlantı dürütüsünün yüksek dozu olan arzulama ve birine sahip olma duygusu çoğu zaman karıştırılır.
Aşk vardıysa eğer, bir aşkı bir başka aşk söndürebilir miydi... Oysa Aşk sevginin de çok üstünde bir gerçekliktir. Gerçekte aşkı yaşamak için, insanın önce kendi sınırlarını iyi tanıması ve kendini sevmesi gerekir. Kendini tanıyan ve seven insan, önce sevgiyi anlayacak, sonrasında bir başkasını sevebilme becerisi kazanacak ve nihayetinde gerçekten aşkı yaşayabilecektir.
AŞK birine sahiplenmek değildir... Birini gerçekten çok sevmek için özgür bırakmak gerekir... Özgür bırabilmek içinse, egonun ölmesi şarttır. Ama bu bir insan için kolay değildir..! Duyguların kontrolü gerçekten zor iştir. Duyguları kontrol edebilme becerisi kazanmak için, duyguları terbiye etmeyi öğrenmek gerekir. Duyguları terbiye etmek uzun sürebilir...
insanın “ben oldum” deyebildiği en üst mertebeye varması, kazanılan hayat deneyimi, çekilen acıların olgunlaştırdığı değişimle, kendine ulaşabilmesi ile mümkün olur...gerçek aşkı yaşamak için önce kişinin kendini bulması, gerekir..!
Günümüzde maalesef aşka da, birçok değere vurulduğu gibi neşter vurulmuştur... İnsanlar, Aşkı gönül den gönüle misafir olmakla karıştırmışlardır... Günlük/haftalık/aylık yaşanan, o vazgeçilmez sanılan ateşli ağdalı duygular, ayrılıklar, yanılgılar ruha zarar vermiştir. Çoğu zaman AŞK, bir öfkeye, egoya kurban edilmiştir..Örneğin “Neden aşk bitti “ diye birine sorsanız, içi boş, sebepleri yine kendine dair beklentilerden ibaret bir ton gerekce sayacaktır. Oysa Aşkı sorgulamak yaşanana inanmamaktır...
Aşkı “tutku” ile de karıştırmamak gerekir...TUTKU yoğun ve hastalıklı olabilen, bir bağlanma halidir..içinde hayal kırıklığı vardır...kişi aşık olduğu insana tutkuyla bağlandığı zaman bazı beklentiler içine girer, bu da yine egonun yarattığı içsel bir dürtüdür...Ego beklentisine karşılık bulamayınca, hayal kırıklığına uğrar ve aşık olduğu o tutkuyla bağlandığı kişiyi, bir kalemde silip atabilir...Oysa gerçek aşkın içinde hayal kırıklığı yoktur...beklenti yoktur...özgürce sevmek, olduğu gibi kabullenmek vardır...
Aşk “heves” ile de karıştırılmamalıdır... Geçici hevesini tatmin etmeye kendini şartlayanlar, seviyorum, aşığım gibi sevgi sözcüklerini aldatmak için, kandırmak için kullananlar, hiç bir gönüle gerçekte girememişlerdir. Çünkü aşk başka, heves başka bir şeydir. Seviyorum dedikten üç gün sonra yanılmışım, hislerimi kontrol edememişim, bunu anladığım için bu aşk bitti diyenlerin aşklarında samimiyet yoktur.
Ve AŞK bazen sadece gitmektir..! Can Yücel şiirlerinden birinde “Aşkın bazen gitmek olduğunu, ama gitmenin yitirmek olmadığını” söyler. Bu gidiş başka bir gidiştir...Giderken, aşkını da alıp gitmektir...Bizde “gözden ırak olan, gönülden de ırak olur “ diye aşkı ve sevdayı hiçe sayan bir söz vardır, bilirsiniz...,oysa bir gönüle girmiş ve kabul edilmişseniz, fizana bile gitseniz o kalp sizi unutmayacaktır..!
Sevgiyle kalın, AŞK ile Mutlu Kalın...
Profesyonel Koç
Derya Colaker
Yorumlar